Olgunlaşmak daha az duyumsamak, daha az tatmak, daha az hissetmek mi demek? Büyüyünce çevren ve evren daralıp küçük bir eve mi hapsolur? Olgunlaşmak demek kendini tamamlayıp başkasına katkı yapabilmek mi demek? Öyleyse nasıl gelinir ki o aşamaya, ya öyle değilse nasıl kendi olmadan başkasında olur ki insan? Yoksa başkalarıyla bütünleniyor da sır burada mı? Kaç insan bir bütün yapar? Bir bütün insan olmak çok mu zor?
Annem dedi ki: Biz eskiden köyde, tüm köy ahalisi ekin biçmeye gider, şarkı türkü hep beraber iş görerdik. Köyün eğlenceleri de ayrı olurmuş. Kadınlar bile at koştururmuş, sevdiceklerinin evlerinin önünde. Ne çocukluk !
Sahi annem daha mı olgun oldu acaba? Çünkü hissedecek pek de bir şey yok buralarda, altında atı da yok, türkü söyleyerek iş yaptığı kimsede yok. Bir ev var çekirdek aileden oluşan köydeki iki katlı evin aile bireylerinin çeşitliliği ve eğlenceleriyle kıyaslanamaz bile. Hele babam tam bir olgun, belli ve hiç aksamayan çalışma saatleri var, ancak belirli zamanlarda bizi görebilir.
Kim koymuş bu olgunlaşmanın, yani birey olarak adam edebilmenin kurallarını? Hem ne diye daha az hissetmeli, duymalıyım ki, ne diye apartman bloklarının ufacık dairelerinde gökyüzünden mahrum, ofislerin daha da bunaltıcı kafeslerinde iç çekecekmişim; ama mecbursak.Peki kim tasarlıyor bu yaşam döngüsünü?
Tam yazının burasında geliverdi aklıma “Tutunamayanlar”.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder