Kadehine şarabı yavaşça döktü, tam doldurmadı, 3-4 parmak açıklık bıraktı.Eline aldı, ama içmedi, gözlerini kadehten karşısındakine doğru yavaşça oynattı. Karşıdaki dışarıya bakıyordu, farkına varmadı. Beriki hafif kıpırdanarak dikkatini çekmeye çalıştı, öteki yönünü berikine dönünce beriki ona elinde kadeh bakmayı sürdürdü. Öteki bekledi ve savaş çıkacak dedi, beriki zaten hep savaştayız dedi, öldürmenin ve acı çektirmenin yolu sadece silah ve bomba değildir dedi. Öteki sustu camdan dışarı geri çevirdi bakışlarını beriki de aynısını yaptı. Bakışları varlıkla yokluk arasında birleşti, yitti gitti....
Uzun bir vakit geçti aradan öteki yeni bir projeye başladık bizim şirkette gaz türbinleri daha yüksek sıcaklıklara çekebilmek için dedi. Beriki ee ya sonra, dedi. Daha çok enerji aktarımı dedi, daha hızlı ve performanslı motorlar dedi, beriki ısrar etti ya sonra dedi, öteki daha hızlı ve rahat bir yaşam dedi. Rahat derken dili hantallaştı, ağırlaştı tereddüt geçirdi. Az önce hep savaşta olunduğuna dair fikrini çabucak unutup gaz türbinin kanatcıklarının malzemesine takılıp kalarak konuştuğunu farketti. Öteki bunu farketmişçesine bu dedi koca bir yalan ıraksayan bir seri dedi...
Bu blog, gelmiş geçmiş milyarlarca insandan yalnızca birinin duyuşlarını ve düşüncelerini aktarmak amacıyla oluşturulmuştur. Telvin tasavvufta halden hale geçmek olarak açıklanır, benim içinse tek tek insanların olduğu kadar tüm insanların yolculuğudur da...
24 Şubat 2011 Perşembe
12 Şubat 2011 Cumartesi
Üniversite-Sanayi İşbirliği
Son dönemde benimsenip içselleştirilmeye başlanmış hatta uygulanmakta olan bir durumu ifade ediyor üniversite-sanayi işbirliği. Gerçekten o kadar yararlı mı? Yoksa üniversitelerin ilerici ve aydın karakterini yok etmeye, tamamen kapitalist düzene uyumlu,üniversiteleri sermaye sahiplerinin oyuncağı yapmaya yönelik bir dönüşüm süreci mi bu?
Gelin bir göz atalım üniversitelere ve yaptıklarına, benimsenen söylemlere !!
Üniversitelere bir ticari kurum gibi işletilmekte üniversite-sanayi işbirliği bunun bir parçası olmakta karşılıklı yarar sağlanmaktadır. Firmaların kar amacı güderek istedikleri araştırma-geliştirme projeleri gerçekleştirilmektedir. Oysa bilim ve teknoloji üniversiteler sanayinin uşağı olduğu müddetçe gelişmeyecektir. Hocaların değeri yaptığı bilimsel araştırmayla değil hangi büyük şirketlerin ve markaların danışmanı olduğuyla ölçülmektedir artık. Ya da hangi holding grubuna proje yaptığıyla...
Üniversite-sanayi işbirliğinin altında hangi iyi niyet yatıyor olabilir? Paranın ve sermayenin bulaştığı hangi iş insanlığa ve bilime hizmet ediyor olabilir? Eğer amaç üniversitelere gelir kaynağı sağlamaksa üniversitelerin karakteri sanayiciye muhtaç olmamalıdır. Öyleyse devlet nedir?
Eğer amaç sanayinin geri kalmışlığını üst seviyelere çekmekse, bu işverenlere ve patronlara hayli iyimser bir yaklaşımdır; çünkü kendileri yumuşak koltuklarında ar-ge adına hiç bir çalışma yapmazken bunu bir gider olarak görürken, elbette bu geri kalmışlığı kendilerine aittir.
Peki böyle bir ortamdan yola çıkarak üniversite mezunu yada üniversitelinin kim olacağına dair bazı öngörülerde bulunalım.
Kariyerizm anlayışıyla yetişmişlerdir, dolayısıyla sistemin rekabetçi dayatmasından rahatsız olmak bir yana bunun doğal olduğunu düşünürler, "başarı" ve "başarmak" olguları para ve terfiyle eşdeğerdir. Büyük bir şirkette yönetici olmak en büyük hayalleridir. Toplumdan kopukturlar, zira sistem onları toplumla özdeşleştirmelerine asla izin vermez. Çünkü toplum aleyhine çalışacakladır, zaman zaman büyük işçi atılmalarının olduğu yerde bir işveren vekili, hayallerindeki gibi 'yönetici' olacaklardır.
Çünkü kendi yetiştikleri kurum sanayiye bağımlı olmuş olacaktır. Bu konuda bir görüş ve görev anlayışı olmayacaktır.Çünkü kendi üniversitesinde kariyer günleri düzenlene düzenlene daha kariyerin ne olduğu üzerinde düşünemeden içselleştirmiş o da istemiştir kariyer yapmayı nereden geçerse geçsin yolu.
Çünkü bir aydın birikimi olmayacaktır düzenin işleyişine ve buna ilişkin sorgulamaya dair.Bunun için bir değer üreticisi ve duruş sahibi asla olamayacaktır. Toplumun tahsil görmüş yol göstericisi hiç olamayacaktır.
Etik değerleriniyse çoktan Mill'in faydacı teorisine oturtmuş olacaktır.
Oysa üniversitelerin bağımsızlığı yalnızca devlet tarafından kontrol edilmemesi yada YÖK gibi kurumlara bağımlı olmadığını gösteren bir ifade değil aynı zamanda devlet dışı aygıt ve oluşumlara bağımlı olmadığının ifadesidir. Üniversiteler tesir altında kalmaksızın çalışmalarını yürütürler, ilerici ve aydın olabilmeleri için tüm düzen unsurlarının baskısından uzak olmalıdırlar.
1 Şubat 2011 Salı
Gözüme Takılanlar Ocak 2011
1. Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi’nde İl Emniyet Müdürlüğü demişki: Özgür üniversite modelini devreye soktuk. Biz sizin özgürlüğününüzün kısıtlayıcaları olarak değil, özgürlüğünüzün teminatı olarak bulunuyoruz.
Emniyet Müdürlüğü’nün Tükiye’de yaşanan pek çok olaydan sonra özgürlük üzerine kelam etmesi ironi yapmış olma ihtimalini akıllara getirmiyor değil.
2. Sulukule, Zeytinburnu’dan sonra Balat halkı da kentsel dönüşüm ve yenileme projeleri adı altında bölgelerinden sürülecekler. Bölge’nin Çalık Grubu’na devredildiğini hatırlatmakta fayda var.
3. Geçtiğimiz haftalarda İDO’nun özelleşmesi için ihaleye çıkılmış.
4. İstanbul Üniversitesi'nde, 45 öğrenciye kendi okullarına "zorla girdikleri" gerekçesiyle soruşturma açılmış:
“İstanbul Üniversitesi'nde 27-28 ve 1 Kasım tarihleri arasında üniversitenin giriş kapısından okula girmek isteyen ancak özel güvenlikçilerin üst aramasını protesto eden öğrenciler ile özel güvenlikçiler arasında arbede yaşandı. Bu uygulamayı protesto eden 45 öğrenci giriş kapısından değil araç kapısından üniversiteye girince haklarında soruşturma açıldı.” (http://www.birgun.net/actuels_index.php?news_code=1294153134&year=2011&month=01&day=04 )
“İstanbul Üniversitesi'nde 27-28 ve 1 Kasım tarihleri arasında üniversitenin giriş kapısından okula girmek isteyen ancak özel güvenlikçilerin üst aramasını protesto eden öğrenciler ile özel güvenlikçiler arasında arbede yaşandı. Bu uygulamayı protesto eden 45 öğrenci giriş kapısından değil araç kapısından üniversiteye girince haklarında soruşturma açıldı.” (http://www.birgun.net/actuels_index.php?news_code=1294153134&year=2011&month=01&day=04 )
5. Ve çok tartışılan Galatasaray Arena Stadyumu’nun açılışına değinmeden olmaz:
Galatasaray Spor Kulubü Başkanı Adnan Polat, dün gerçekleştirilen stat açılışında Başbakan Erdoğan ve diğer AKP'lilerin protesto edilmesi hakkında "Bunlar Galatasaray taraftarı değil" dedi. Polat, kamera kayıtlarından protestocuları tespit edip stada almayacaklarını da söyledi :s
6.Torba Yasa: 2011’le beraber Plan ve Bütçe Komisyonu’ndan geçen; deneme süresinin uzatılmasından, engelli istihdamının işveren insiyatifine bırakılmasına; meslek lisesi stajyerlerinin ücretlerinin düşürülmesinden öğrenci affına pek çok ilgili ilgisiz her türlü maddeyi içeren “torba yasa” meclise geldi.
Ayrıca "Haftalık çalışma süresi 30 saatin altında olan, esnek çalışma türlerini kapsayan kısmi süreli iş sözleşmesiyle çalışan sigortalılar, kısmı süreli çalıştıkları aylara ait eksik sürelerini ceplerinden tamamlamak şartıyla sağlık hizmetlerinden yararlanabilecek." (etha) Hem yarı zamannlı, kısmi zamanlı çalışmalara yol verip hem de eksikleri cepten ödettirmek....
Kaydol:
Yorumlar (Atom)