12 Temmuz 2011 Salı

Beynim, gözlerim ve yanaklarım

Bazen ne düşündüğümü kimse bilemediği için beynimin içerisine kimsenin girememesine fazlasıyla seviniyorum. Ne büyük özgürlük ! Kimsenin duymadığı çığlıklarımı atabiliyorum, kahkalarımı basabiliyorum, gönlümce sevebiliyorum beynimde. Koskocaman bir perde kafatasım ve saçlarım. Gözlerimi zor da olsa zaptedebiliyorum; beni ele vermeden önce belli bir süre tanıyorlar, ya yanaklarıma ne demeli? Şimdi gene düşünüyorum kafatasımın ve saçlarımın altından bu yaptığım ahlaksızca mı diye? Öyle ya ne düşündüğümü kimseye söyleyemiyorum demek değil mi bu? Hayır, ben kimseyi benim gibi gözleri ve yanakları ele vermesin diye...Kimi zaman da aklıma gelmez söylemek o sırada gözlerim ve yanaklarımla uğraşmaktan.
Bir kitapta görmüştüm "çocuk bedenine sıkışmış bir kadın"ı. Kadın mı dedim, kadın nasıl olunur? Ben çocuk olmayı biliyorum sadece 5-6 yaşını geçmeyen.7 olmaz mesela. Evcilik oynamayı tam olarak kavrayamadığın yaşlar olmalı, iki dakikadan fazla kurallara uyamadığın bir yaş, ne yapacağı belli olmayan, saklambaç oyunun ortasında kedi sevmeye başladığın bir yaş.Hiçbir şeyden anlamadığın için büyüklerin oyununa karışamadığın yaş.
Hem de koskocaman şapşal bir çocuk. Sırf birinin gözleri mavi diye kapılacak kadar, eşeklerin, öküzlerin karşısında durup ilk defa görüyormuşum gibi bakacak kadar çocuğum; neyin ne anlama geldiğini anlamayacak kadar şapşal.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder